Eşitsizliğin birçok biçimi vardır. Bu, onu karmaşık bir mesele haline getiren faktörlerden biridir. COVID-19 salgını gibi karmaşık meselelere çözüm bulmak çok farklı yöntemler gerektirir ve böyle problemlere mevcut bir çözümün benzerini uygulamak çok mümkün değildir.
Kalkınma odaklı çalışan kurumların ele aldığı eşitsizlik biçimleri gelir, eğitim, cinsiyet, fırsatlar, sağlık yardımları, temel hizmetlere erişime kadar uzanmaktadır. UNDP de 50 yılı aşkın bir süredir eşitsizlikle mücadele konusunda çalışıyor. Eşitsizlik, uzun süreli bir mesele olmasından dolayı kalkınma gündeminin bir parçası olmaya devam edecektir. Fakat yeni eşitsizlik biçimlerini ele almak için hazır mıyız bu bir soru işareti.
COVID-19, 2020’nin başından bu yana hayatımızın bir parçası ve çocuklardan yaşlılara, küçük işletmelerden küresel şirketlere kadar herkesi etkilemiş durumda.
Veriler salgının tıpkı her ülke ve her topluluk üzerindeki etkilerinin farklı olması gibi, her insanı da eşit olarak etkilemediğini gösteriyor. Aynı zamanda ortaya çıkan bazı fırsatları yakalamayı başaran birkaç işletme dışında, hiç kimsenin hızlı bir şekilde yanıt veremediğini görebilmekteyiz.
Tüm bunlar salgının eşit olmayan etkilerini gösterirken aynı zamanda COVID-19’un yeni eşitsizlik biçimleri yaratıp yaratmadığı üzerine düşünülmesi de gerekiyor.
Örneğin biz BM personelleri olarak, çalışmaları dijital teknolojilerle etkin hale getirilen bilgi çalışanları olmamız sayesinde çalışmalarımıza devam edebildik ancak bilgi çalışanları olarak ülkenin ne kadarını temsil ediyoruz?
Üretim alanlarında çalışanlar karantina sebebiyle kaybedilen zamanı ve geliri nasıl toparlayacaklar?
Karantina döneminde birçok dijital işletme başarılı oldu, örneğin çevrimiçi alışveriş önemli ölçüde arttı. Peki ya uzak bir yerde, elektrikli aletler satan yaşlı bir adamın küçük dükkanı ne durumda? Pandemiden sonra işi hayatta kalabilecek mi? Üstelik bazı büyük rakipleri bu süreçte daha da iyi bir seviyeye gelmişken.
Biz çevrimiçi ulaştığımız spor videolarının tadını çıkarırken, internet erişimi olmayan gençler karantinada günlerini nasıl geçiriyorlar? Eşitsizliğin yeni biçimleri hayatımıza işte böyle giriyor. Kriz kendini birçok farklı biçimde açığa çıkarıyor. İnsani gelişme 1990’dan beri ilk kez gerileme gösteriyor. Bu haber, adil internet erişimi, eğitim vb. gibi yüzleşmemiz gereken birçok eşitsizliği kapsamaktadır.
Toplumun ne tür zorluklarla ve eşitsizliklerle karşılaştığını anlamak için Hızlandırma Laboratuvarı olarak bir sosyal medya dinleme çalışması yürüttük. Bu çalışma için, içeriğin herkese açık olmasından dolayı Twitter’ı kullanmaya karar verdik. #evdekal etiketiyle atılan tweetlerin analizini yaptık. Yaptığımız çalışma, insanların kaygılarının anlık ihtiyaçlarına göre değişiklik göstermekle beraber pandemi öncesindeki durumlarıyla da oldukça ilişkili olduğunu gösterdi. Analiz edilen tweetlerin %40’ı şikayetlerden oluşurken bu şikayetlerin de %23’ünü ekonomik şikayetler oluşturdu. “İhtiyaçlar ve Talepler” kategorisinin ise %32’sini yine ekonomik şikayetler oluşturdu.
Stanford Universitesi’nde yapılan “COVID-19’un Etkilerini Anlamak için Twitter’ı Kullanmak” adlı çalışma, COVID-19’un refah (iyi oluş, iyi olma hali) ve zihinsel sağlığımızı nasıl etkilediğini anlamak için Twitter içeriklerini analiz etmeyi amaçlıyor. Sonuçlar ise, “Ölçeklenebilir zihin sağlığı hizmetleri üzerine düşünmemiz gerektiğini ve kaynakları bunu gerçekleştirmek için harekete geçirmenin tam zamanı olduğunu gösteriyor.
Peki, bu salgın tüm toplumun refahını ve zihin sağlığını bu denli etkiliyorsa, yeni eşitsizliklere maruz kalanlar içim durum daha da kötü olur mu? Belki de “Kimseyi Geride Bırakma” mottosu bu dönemde daha da önem kazanacaktır. Şimdi kalkınma organizasyonlarının, odaklarına diğer zorlukları da dahil etmesi ve bunları yeni normalin davranışlarıyla ele alması gerekiyor. Örneğin, davranış bilimi kalkınma sorunlarıyla mücadele konusunda büyük bir potansiyele sahiptir ama davranışların yeni normale uyum sağlamak için değişim göstermesi beklendiğinden dolayı insanların davranışlarını tahmin edebilmek hiç de kolay gözükmüyor.
Analizimizde ihtiyaçlar kategorisinin altına düşen tweetlere baktığımızda belirgin bir eğilim olmadığı görüyoruz ama buradaki varyasyon oldukça önem arz ediyor. Sosyalleşmekten ekonomik ihtiyaçlara, özgürlükten kahveye kadar…
Hızlandırma Laboratuvarı’nın öncelikli odağı 2019 yılında sürdürülebilir kentsel kalkınma olarak belirlenmişti. COVID-19’a yanıt çalışmalarının yanı sıra kentsel meseleler üzerine odaklanmaya da devam ediyoruz. Biz de bu kapsamda insanlara karantina süresince en çok neyi özlediklerini sormanın önemli olabileceğini düşündük. Bu doğrultuda, UNDP İyi Niyet Elçimiz Mert Fırat’ın da desteğiyle Twitter üzerinden insanlara “Karantina bitince kentte yapacağın ilk etkinlik nedir?” sorusunu yönelttik. Aldığımız yanıtlar genellikle insanların doğada olma isteği ve plaj, orman, şehir parkları, kafeler, tiyatrolar ve sinemalar gibi kamusal alanlara gitme arzusuyla ilgiliydi. Bu da, insanların her şeye rağmen kamusal alanlara gitmeye hevesli olduğu anlamına geliyor. Peki kamusal alanlar yeni normal şartları altında insanları barındırabilecek mi? Önceden de olduğu gibi, kamusal alanların kullanımında eşitliği sağlamanın önemini üzerine konuşmalıyız ancak şimdi yeni yaşam tarzları ve şartlarını da hesaba katmalıyız. Kamusal alanlarda hijyen standartlarını yükseltmek bu alanların kullanımını da etkileyecektir. Açık alanlar artık pandemiden önce kapalı alanda düzenlenen etkinliklere ev sahipliği yapabilir. Birçok şirket ve organizasyon uzaktan çalışmayla devam etmeyi umduğu için kamusal alanlarda Wi-Fi kapsamının arttırılması da Türkiye için iyi bir adım olabilir.
Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları yolunda kalkınma meseleleri için planlanmış tüm çözümlerimizde -kamusal alanlar, internet erişimi ve krizler esnasında geçimle ilgili meseleler gibi birçok konuda- “Kimseyi Geride Bırakma” prensibimiz artık tüm yeni eşitsizlik biçimlerini de göz önünde bulundurarak devam edecektir.