UNDP Hızlandırma Laboratuvarı Ocak 2020’de kent içindeki atıl kalmış bir kamusal alanın ortak tasarım yoluyla kapsayıcı ve farklı fonksiyonları barındıran bir kent müştereğine dönüşmesi konusunda çalışmaya başladı. Bu süreçte, hayalet mekanlar (Ghost Spaces) kavramından yola çıkarak, bu terk edilmiş mekanın topluluğa kazandırılması ve yeniden canlandırılması için katılımcı tasarım yöntemleri üzerine bir model geliştirdi. Ortak tasarım metodları, küresel ölçekte kentsel tasarım alanında yaygın olarak kullanılsa da Türkiye’deki örnekleri oldukça nadirdir. Bu bağlamda Hızlandırma Laboratuvarı atıl kalmış alanların kolektif ve katılımcı süreçlerle yeniden canlandırılması sürecini, başta yerel yönetimler olmak üzere çok sesli bir öğrenme deneyimi olarak kavramsallaştırdı.
Hayalet mekan, kentteki atıl kalmış veya terkedilmiş kamusal alanları tanımlamak için kullanılan bir terimdir. Hayalet mekanların ortaya çıkmasındaki başlıca sebeplerinden bazıları bu mekanların tasarım, güvenlik, erişilebilirlik, çevresel kalite ve mekân kullanımı gibi özelliklerden yoksun olmasıdır. Bazı durumlarda ise bu mekanlar, yıkılmaya yüz tutmuş olmasına karşın insanların hikayelerine derinden bağlı olduklarından herkes tarafından bilinen ve hatırlanan yerlerdir. Bununla birlikte, günümüzde mevcut kent politikaları ve üst ölçekli kararlar sonucu yapılan mekânsal müdahaleler, kentsel yaşamda kamusal alanın ne olduğu ya da ne olması gerektiği konusundaki kolektif anlayışı yok etmeye yetebilir.
En geniş anlamıyla, kamusal alan insanlar için erişilebilir olan açık ortak kullanım alanlarıdır. Etkileşim yoluyla kolektivizmi, eylemi, gösteriyi ve söylem yaratmayı teşvik eder. Gerçekten de, fiziksel yapısı ve sosyal dokusuyla bir kentin ruhunu ortaya koyar. Bu anlamda, mekânsal pratikler ve proje uygulama süreçleri baştan aşağı şeffaflık ve iyi niyet ile yürütüldüğünde dinamik ve sağlıklı bir kentsel çevre yaratmayı destekler; kentsel altyapıyı, sosyal ağları ve güvenliği geliştirir. Bu süreç kimliğin, kamu talebinin ve tanınmanın değerini artıracak olan güçlü yerel ortaklıklar ile çeşitli grupların ve iş birliği içinde çalışan STK'ların katılımını gerektiriyor.
UNDP Türkiye Hızlandırma Laboratuvarı kent hakkı için belediye, vatandaşlar ve farklı aktörler arasındaki iletişim için yapıcı bir zemin geliştirmeyi amaçlıyor.
Bugün, koronavirüs salgını, farklı ölçeklerde yeni hayalet mekanlar ve görünümler yarattı. Doğal afetlerde olduğu gibi, salgınlar da şehir yönetimini, genel ahlakı ve mekan üretimini de etkiledi. Yapılı çevrede azalan mobilite ile oluşan boşluk büyük çapta yayıldı ve buünlerde sosyoekonomik sistemlerimizin, kentsel politikalarımızın ve planlarımızın kırılganlığının sonuçlarına tanıklık ediyoruz..
Karantina günlerinde, fiziksel mekanda çalışmak mümkün değil. Yerel yönetimler ile hali hazırda devam eden bürokratik süreçlerin, salgının yarattığı etki ile duraksamış olması süreci yavaşlatan etmenlerden biri. Bu beklenmedik aksama projenin dinamiklerini değiştirirken aynı zamanda kamusallığı ve kamusal alanların geleceğini yeniden düşünmek için yeni bir alan yaratıyor.
Küresel olarak hepimiz dirençlilik ve iş birliğinin öneminin farkına vardık. Pandemi, ekolojik yaşam, dijital altyapı, akıllı şehirler, internet teknolojileri ve büyük verinin kullanımı gibi tartışmaları yoğunlaştırdı. Bununla birlikte, çevresel ve sosyal sürdürülebilirliği iyileştirmek için insanlar olarak dünyayı nasıl işgal ettiğimiz üzerine yeniden düşünmemiz gerekliliğini de ortaya koydu. Bu yeni koşullar devam ederse, günümüzün uzaktan çalışabilmeye elverişli araçlar sayesinde, merkezi olmayan şehirlere yönelmek ve nüfusun bir kısmını kırsal yerleşimlere yeniden dağıtmak gibi yaşam ve altyapıya yönelik yeni yaklaşımları dikkate almamız gerekebilir.
Pandemi sürecinde yanıt, eylem ve kurtarma senaryoları arasında geleceğe ilişkin tartışmalar, pandemi sonrasında yaşamın nasıl olacağı, yeni sosyallik-kamusallık terimleri üzerinden de ilerliyor. Krizin en önemli etkilerinden biri, teslim tarihleri veya toplantı programları gibi zamansal sorumluluklarımıza hala bağımlı olduğumuzdur. Ancak yine de mekandan bağımsız olarak özgürüz. İnternet 3.0 ve Nesnelerin İnterneti (IoT) ile önümüzdeki 10 yılda beklenen teknolojik dönüşüm de hızlandı ve mekansal internet gibi kavramları gündeme getirdi. Yani, mekansallığı sorgulayacağımız günler çok uzak değil.
Hepimiz çalışırken, iletişim kurarken ve yeni sosyal ağların parçası olurken kapsamlı bir dijitalleşme ihtiyacı ile karşı karşıyayız. Bu anlamda, projeleri, toplantıları ve programları sürdürmek için dijital araçların keşfi çok önemli hale geldi. Hemen hemen tüm topluluklar ve insan ilişkileri çevrimiçi platformlara taşındı. Pek çok sanat ve bilim kurumu arşivlerini çevrimiçi olarak paylaşmaya başladı ve bağlantılarını sürdürmek için etkinliklerine ve faaliyetlerine sanal erişim sunmanın yollarını buldu.
Yine de, bu dijital platformların teknik açıdan sanal kamusal alanlar olduğunu iddia edemeyiz. İnternetin ad-hoc doğası nedeniyle - imar kısıtlamaları, şehir planı veya seçilmiş yetkililer yok - çevrimiçi kamusal alan tartışmaları henüz toplumsal radarımıza girmedi. Ancak kamusal alanların katılım, çeşitlilik, toplu karar verme, birlikte yaratma ve söylem üretme gibi bazı işlevlerini sürdürmek için çeşitli araçlar sağlarlar.
Bu açıdan, hayalet mekanlar projesi başlı başına bir deney olarak iş birliği, katılım ve dijital araçlarla hala çevrimiçi olarak büyüyebilir. Çevrimiçi araçlar birlikte çalışmaya, etkinlikler ve çalıştaylar organize edilmesine ve toplu karar almaya olanak sağlar. Bu nedenle, yeni yaşam koşullarıyla birlikte değişen ihtiyaçların, algıların ve fütüristtik perspektiflerin izlenmesine olanak veren çevrimiçi platformların aracılığıyla iletişimde bir katma değer fırsatı görüyoruz. Bu, gelecekteki olası senaryoların ihtiyaçlarına yanıt veren yeni mekansal organizasyonların sinyallerini anlamamızı sağlayacaktır. Dünyayı nasıl işgal ettiğimizi yeniden düşünme fikri, şehirleri nasıl tasarladığımızı ve kamusal alan anlayışımızı temelden değiştirebilir.
Pandemi ile birlikte hayatımızı şekillendiren yeni normaller ve bu belirsiz sürece ne kadar maruz kaldığımız şehirlerin geleceğini de belirleyecektir. İyi yönden bakarsak, belirsizlik dönüştürücü çözümler için eşsiz bir fırsattır.